İnziva

M. Birgin
İnziva

Bu günlerde, duygusallığım artmış vaziyette; kimileyin, dokunulsam ağlayacağımdan korkuyorum.

* * * * *

Bir zaman önce, proje taslaklarım arasına bir madde eklemiştim: İnziva.
Bu hafta tam zamanı, dedim kendi kendime; ancak, birkaç sakınca vardı:
Bu hafta, ramazan bayramı haftasıydı; yine de, bayramın ilk günü Pazar gününe denk geldiğinden, bayramlaşma işlemlerini ilk gün tamamlayabilirdim. Zaten, memlekete gitmediğimden ve yalnız yaşadığımdan pek problem olmayacaktı.

Karar verdim: Hafta boyunca evden çıkılmayacak; başkalarıyla görüşülmeyecek, konuşulmayacak. (Çok özel durumlarda, kurallara, en çok 5 kez uyulmayabilir.)

* * * * *

Uygulama, Pazartesi’den Cuma’ya kadar sürecekti. Bugün, günlerden Cumartesi, ayrıca gece. O halde yarın, gerekli ihtiyaç malzemelerini tedarik etmeliydim. Birkaç kitap bulmuştum arkadaşlardan. 
Bayramın yarın olduğunu ve bu nedenle, iş merkezlerinin kapalı olduğunu hatırladım bir an. Saate baktım, civardaki bir alışveriş merkezi hâlâ açıktı. Oraya gittim. Yaklaşık bir saat boyunca, markette dolanmama rağmen; ne alacağıma bir türlü karar veremedim. Sonra üç adet ekmek ve pirinç alarak eve yöneldim. Yarın, zor olsa da, bir kaç açık yer bulunacağını düşünmüş; ekmeği bu yüzden fazla almamıştım.

Bayram günü, akşam saatlerinde açık bir market buldum. Şanssızdım; ekmek yoktu. Ben de, biraz, ekmeksiz yenilebilecek yemek malzemesi aldım.

Döner yapan yerler vardı, yürüdüğüm yol üzerinde. Tavuk döner, yediyüzellibin lira idi. Döner alabileceğimi düşündüğümde, dönercilerin sonlarına ulaşmıştım. Son birinin yanından geçerken, tavuk dönerinin tükendiğini; et dönerinin varlığını gördüm.
Düşündüm: Tavuk dönere göre, et döner birmilyon lira olmalıydı; eğer daha fazla olacak olursa, almadan da çıkabilirdim. Ve işyerine girdim. Fiyat birbuçuk milyondu. Almadan çıkmaya niyetlendimse de; aptalca bir mahcubiyet duydum ve bir tane paketlemesini söyledim dönerciye. Bekleme esnasında, içten içe hep söylendim kendime.

Eve doğru giderken, kulaklıkları kulaklarıma taktım, işitsel yapıtlar dinlemeye başladım. Bir şiir çalmaya başladı: M. Atilla Maraş'ın yazdığı "Aney" adlı şiirdi bu. Birden bizimkileri hatırladım; henüz, arayıp bayramlarını kutlamamıştım bile. Bir telefon kulubesine giderek, onlarla iletişimi sağladım. Görüşme bittikten sonra, birkaç yeri daha aramam gerektiği halde; nedense, canım pek istemiyordu. Eve doğru yöneldim.

* * * * *

1. GÜN

Ve işte, proje başladı. Artık evdeydim. Birkaç saat bilgisayarla uğraştıktan sonra, yorulduğumu hissettim ve uyudum.

Kalktığımda akşam ezanı okunmak üzereydi. Bilgisayarı açtım ve birkaç saat uğraştım. Acıktığımı hissettim; ramazanda bile daha fazla yiyordum. Kalktım  ve birkaç öğün yetecek kadar yemek yaptım. O kadar yemeği gördüğünüzde, gözünüz doyuyor. Üstelik sadece gören değil; aynı zamanda pişiren de siz iseniz...

Yemek yerken, bir de kapı zili çalmaz mı? Saklanacak delik arayanların heyecanını yaşadım birkaç saniye. Hani ışıklar yanmıyor olsa, evde yokmuşum numarasını çekebilirdim belki. Zil bir kez daha çaldı. Geçici bir çözüm olarak, devekuşu yöntemini denedim: Kulaklıkları kulaklarıma takarak, yüksek sesle müzik dinlemeye başladım. Artık zil sesi filan duymuyordum.

Diğer taraftan, cep telefonuma bayram tebrik mesajları geliyor, bazen de aranıyordum. Tabi ki,  onlara da cevap veremiyordum. Bu yüzden kendimi biraz kötü hissediyordum; ancak, neyse ki dün akıllılık etmiş, mail adres defterimdeki herkese bayram tebrik mesajı göndermiştim.

* * * * *

2. GÜN

Ertesi gündü artık. Bugün, biraz erken denecek bir vakitte, ikindi civarı uyandım. Bilgisayarla uğraştım, yemek yedim ve işte kitap okumaya başladım. Derken, telefon çalmaya başladı. Birkaç kez çaldı ve sustu. Az sonra tekrar çalmaya başladı. İlerleyen dakikalarda tekrar ve tekrar. Aradan birkaç saat geçti, kimin aradığını merak ettim: Bende kayıtlı olmayan bir numaraydı. Defalarca aradığına göre, önemli bir durum olmalıydı. En azından kimin aradığını bilseydim, diye düşündüm? İnsanın  aklına neler neler geliyordu? Sonra, ilgimi başka yöne aktarmam gerektiğini anladım.

Arkadaşlarla belli periyotlarla toplanıp, kişisel gelişim üzerine müzâkereler yapıyoruz. Bana da ilerleyen günlerde sunmam için, Muhammed Bozdağ'ın "Düşün ve Başar" adlı kitabından, "Büyük Düşünmek" başlıklı bölüm verilmişti. O bölümü okumaya başladım. Biraz ilerlemiştim ki, bir mesaj geldi. Yazıyı okumayı sürdürdüm. Zaman sonra, mesaja baktım. Daha önce beni defalarca arayan numaradan geliyordu: Bizim bir arkadaş, mesajı aldığımda onu aramamı yazmış. Anlaşılan mühim bir durumdu. Projeyi hazırlarken, kendimin bilgisayar işleriyle uğraştığımı unutmuştum galiba. Aslında unutmamıştım, sadece yeni kurduğum, pek de tanınmadığım için ve müşterinin olmaması sebebiyle önemsememiştim.

Bir çözüm yolu düşünmeye başladım. Aradan dakikalar geçti, sonra proje şartlarına göz attım: "Hafta boyunca evden çıkılmayacak; başkalarıyla görüşülmeyecek, konuşulmayacak." Ve bulmuştum işte: Burada "yazışılmayacak" diye bir ibare yok ve eğer mesaj atacak olursam bu, "yazışma" kapsamına girecekti. Ve işte mesajı gönderdim:
"iyi bayramlar.Durumu mesajla bildir.Bu hafta yalniz yazisabilirim.Ayrica cumartesiye kadar da ortalikta yokum,ona göre.Hurmetler."

Az sonra, cevap geldi: Bir arkadaşın telefon numarasını soruyordu. Kendime kızmadan edemedim; ama şöyle teselli buldum: Tamam, belki benim için önemli olmayabilir; peki ya arkadaş için de öyle mi? Hem sonra, ne bilsin benim bu tuhaflığımı.

Ve işte, telefonu tümden kapatmış bulunuyorum.

Az önce ayna karşısındayken, iki sözcük çıktı ağzımdan: "Gizemli Adam". Ardından gülmeye başladım. Uygun bir tespitti.

* * * * *

Yıllar önce, arkadaşlarla türlü eğlenceler yapardık (ki, hâlâ da yaparım). Meselâ, birine bir kelime verir ve o kelime hakkında birkaç dakika konuşmasını, hatta saçmalamasını isterdik. Zaman sonra, yeni bir boyut getirmiştik: Farklı karakterlere bürünecektik ve amaç, karşıdakini güldürmek. Karşı taraf güldüğünde, puan kazanıyorduk.

Arkadaşın biri, "Oduncu İsmail" tiplemesi yapıyordu; açıkçası bayağı da başarılıydı; hatta şu an bile kahkaha atıyorum.
Diğer bir arkadaş, "Temizlikçi Naciye" tiplemesiyle oyuna katılmıştı; ne yalan söyleyeyim, bu, pek başarılı değildi. Cinsiyeti de tutmuyordu zaten. Ama yine de iyi iş çıkarmıştı, şu an bile gülüyorum.
Sonra biri daha vardı: "Esrarengiz Adam" rolüyle ben.
Toplam üç kişiydik.

Katılımcılardan "Temizlikçi Naciye"yi canlandıran arkadaş, aylar sonra "Esrarengiz Adam"la ilgili olarak şunları söyleyecekti:
"Son aylarda en çok güldüğüm an, 'Esrarengiz Adam' olduğun zaman. Bir daha yapsana."
Ben de, bu hatırayı bozmama adına, geçiştirdim:
"'Oduncu İsmail' olmadan olmaz."
Ne varki, "Oduncu İsmail" başka kentteydi artık.

* * * * *

Ve şimdi, düşündüm de, ben gerçekten biraz "Esrarengiz Adam" haline gelmişim. Aklıma "Oduncu İsmail" ve "Temizlikçi Naciye" geliyorlar. Acaba onlar da, bu karakterlerine biraz olsun benziyorlar mıdır?

Müzik eşliğinde dans ettim bir süre. Bedenen yorulduğumda, başka bir eğlence buldum: Birşeyler izlesem fena olmayacaktı.

Kendimi enerjik hissediyordum... Ne tevafuk ki, izlediğim oyuncu da enerjik görünüyordu. Öyle ki, ben güldüğümde, o da gülüyor; ben sırıtınca, o da sırıtıyor; kızacak, surat asacak olsam, aynıyla karşılık veriyordu. Öyle bir oyuncu ki; ilgi görmedikçe, seyirciyle ilgilenmiyordu.  Ben seyirciydim; o da oyuncu. Ancak şu bir gerçek ki; hem seyirci, hem de oyuncu aynı kişiydi. (Bazen, bu gizemim, beni korkutuyor.)

* * * * *

3. GÜN

Ve birgün daha geride kaldı. Bugün, ekmekleri bitirmiş bulunuyorum; artık, ekmeksiz yenilebilecek yemekler yapmalıyım. Aksilik, evde makarna var sanıyordum ve bu yüzden almamıştım; gelin görün ki, yok. Ama neyse ki, hazır mantı var.

Saat, sabaha saatler var, acıktığımı hissediyorum. Önceden pişirmiş olduğum yemeği de, önceki öğünde tüketmiştim. Ve işte, hazır mantıyı yapmaya başladım. Ocaktaki tencerede, su ısınmaya başladı. Ben de, mantıları alt dolaptan gün yüzüne çıkardım. Ama bu da ne!? Neredeyse tümü küf tutmuştu. İşte şimdi aç kaldığım andır.
Biraz düşündükten sonra, mantıları bir kaba koydum ve en az yedi sekiz kez, ova ova yıkadım. Artık tanınabiliyorlardı. Ve onları pişmeye bırakıp, durumu not etmeye geldim.

Şaşırabilirsiniz… Ben de şaşırdım; çalan müzikte, Zuhal Olcay şöyle diyordu: "Ama olsun, pişman değilim, zaten ben bunları anı olsun diye yaşadım."
Bu bir işaret miydi?

Umarım, mantılar yenilebilecek hale gelirler…
Neden pilav yapmadığımı merak etmiş olabilirsiniz, açıklama yapayım: İki ekmek, bu kadar zaman nasıl dayandı sanıyorsunuz?

Evde ayrıca, kola da vardı projeye başlarken. Bölüştürdüğümde, günde iki bardak içme hakkım vardı; ancak iki günde yalnız bir bardak içtiğimden, gündelik üç bardak içebilirdim artık. Beş günde yalnız iki litre kola tüketeceğime inanmakta zorlanıyorum; hele arkadaşlar bana bir zaman, "Kola Canavarı" lakabını dahi takmışlarken. Gelin görün ki; hazırlıksız yakalanmıştı "Kola Canavarı" ve tutumlu olmalıydı.

* * * * *

4. GÜN

Artık sona doğru yaklaşmıştım. Bugün daha erken denilecek bir vakitte, öğleyin uyandım. Bir şeyler yapmalıydım; ama aklıma bir şey gelmiyordu. Bir süre sonra can sıkıntısı da sardı beni. Ama dışarıyı özlememiştim yine. Bir süre daha, can sıkıntısıyla kıvrandım. Sonra kitap okumaya başladım.

Saatler sonra, yemek yedim. Müzik dinlemeye başladım. Bir şeyler yapmalıydım; ama ne olduğu konusunda bir fikrim yoktu yine. Henüz, akşamdı; ama kendimi yorgun hissettim ve uykuya daldım. Gece yarısından sonra tekrar uyandım ve düşünmeye başladım: "Ne yapabilirim?" Henüz bulabildiğim bir şey yok. Bu yazıları tanzimle uğraşıyorum şimdilik; ama zihnim bir şeyler bulma endişesinde.

Ve işte sabah olmak üzere, diğer bir deyimle seher vakti. Acıktığımı hissediyorum, patates kızartıyor ve ekmeksiz yiyorum. Yeme esnasında, zihnim bir şeyler bulmuş gibi dürtüyor beni.

* * * * *

Üniversitede altıncı yılım olmasına rağmen; dört yıllık fizik bölümünü bir türlü bitiremedim. Ve şu an, birinci dönem sekiz; ikinci dönem de yaklaşık onbeş dersim var, geçilmesi gereken. Yani toplam yirmi küsur ders. Ve aldığım duyumlara göre, yedinci sene sonrasında okuldan uzaklaştırılma durumuyla karşı karşıya kalınıyormuş. Biraz sorguladım, doğruymuş; ancak, kalan ders sayısı, altıdan fazla olursa.

Bu durumda benim önümde, hem bu sene; hem de gelecek sene var. O halde, gelecek sene sonrasında, kalan ders sayısını, altının altına indirmeliydim. Dolayısıyla, bu sene için bir hedef çıkardım: Kalan ders sayısını on ya da daha aşağı çekmek. Aslını isterseniz, bitirmek de mümkün; gelin görün ki, bunu bir türlü kafaya koyamıyorum, "büyük düşünme"ye ters olsa da.

Şuna inanıyorum ki; bitirmek isteseydim bitirirdim. Neden bitiremediğimi anlatmak gerekirse, birçok nedeni var. Meselâ, eğitim sistemi. Eğitim sistemi, bitkin vaziyette; en azından bizim bölüm için söyleyebilirim bunu. Öğrencilerin öğrenmeleri değil; ezberlemeleri puan topluyor. Öyle ki, bazı şeyleri niçin öğrendiklerini dahi öğrenemiyorlar. Bu noktada, birkaç gün önce rastladığım ve hemen not ettiğim bir anekdot aktarmak istiyorum:
"Einstein’a, 1 mil kaç feettir, diye sormuşlar.
Einstein: Bilmiyorum. Herhangi bir referans kitabından iki dakikada bulabileceğim gerçeklerle neden beynimi doldurayım?"

Bence, etkin öğrenme, ihtiyaç hissedilmesi halinde gerçekleşir. Ve şimdiki sistem, bunu hissettirmiyor.

Biraz da, okulu bitiremeyişimin güzel taraflarını aktarayım: Konya'yı seviyorum. Okul çevresi de çok iyi: Arkadaşlar, hocalar, insanlar ...

Sonra, bitirince ne olacak ki? Kişisel anlamda, bitirince yapmak istediklerimi, şimdi de yapabilirim. Arkadaşlardan duyduğum kadarıyla iş de bulunmuyormuş zaten. Ben, henüz ilgilenmedim bu konuyla; çünkü, söylenenlere bakılırsa, idealist düşünüyormuşum.

* * * * *

Ve, hedeflerim arasına bir tanesini daha ekledim: Bu sene sonunda, kalan ders sayısı en çok on olabilir.

* * * * *

5. GÜN

Ve işte, son ve kutsal gün. Bugün hareketli bir gün olacak gibi; zira, Cuma namazına gideceğim. Kurallarda yer alan ifadeye dayanarak, kurallara uymayacağım: "Çok özel durumlarda, kurallara, en çok 5 kez uyulmayabilir."

Dün erken saatlerde yattığım ve bugün sabaha doğru uyandığımdan; şu an, güneş kendini epey göstermesine karşın bir türlü uyuyamıyorum. Öte yandan bilgisayara bakmaktan gözlerim şiş bir halde. Bâri bir iki saat kestireyim, diyerek uzanıyorum; ama ne çare, kıvranıp duruyorum.

Birazdan kalkıyor ve hareketli müzik eşliğinde dans ediyorum. Az sonra yorulduğumu hissediyorum; ama içimde bir enerji var hâlâ, rahat duramıyorum. Bilgisayarı açıyor, mikrofonu takıyor ve başlıyorum gevezelik yapmaya, bir başıma. Anlaşılan konuşmayı epey özlemişim. İsterseniz, kaydettiğim bu gevezeliklerden bir bölüm sunayım:

"A,e,ı,i,o,ö,u,ü. E, e, e, eevet! Eeevet! Yine, yeni bir programla, yeniden huzurlarınızdayız, hepiniz hoş geldiniz. Bugün az önce, üstümde ekstra bir enerjinin varlığını hissettim. Gevezelik yapıp duruyordum. Geveze, yani enerjik olduğum an az ya, işte o anları, daha sonra da dinleme adına; yani, bu anı yaşatma adına -bir diğer deyimle belki de-, istedim ki bu anımı kaydedeyim. Ve şimdi -bunun üzerine demek istiyorum- açtım bilgisayarı, aldım elime mikrofonu ve şu an bu gevezelikleri yapıyorum. Ama nedir, şimdiki gevezeliğim; az öncekinin yanında, devede kulak kalıyor? Yani, buradan çıkarılacak sonuç karmaşık olabilir, bu yüzden onu da vereyim isterseniz. Çıkarılacak mesaj şudur ki: Az önce çok gevezeydim; şimdi gevezeliğim azaldı. Neden bilmiyorum, mikrofonu elime alınca diniyorum ya? Yani ne bileyim, mikrofonu elime alışımın asıl nedeni, daha da geveze olmak isteyişim. Ama, mikrofon elimde; ben, dingin vaziyette. Eeevet, az önce neler yapıyordum; onu bile unuttum ya? Az önce neler neler yapıyordum? Gerçi, çok bir şey yapmıyordum, aynı şeyleri tekrar edip duruyordum; ama, bir coşku, bir enerji, bir feveran, bir yani bir, beni sarmalayan bir nedir, bir hava vardı ya! Ya şimdi, o yine var ama, azaldı gibi ya. Yani ne nee nedir ya? Niye hep şikâyet ediyorum ya? Eeevet, İbrahim Sadri'yi hatırladım işte...

Birkaç 'Allah razı olsun' denemesi yapalım: 'Allah razı olsun', 'Allah, razı, olsun', 'Allah râzı olsun', 'Allah, razı olsun'. Ömer Çelik denemesi yapalım birde: 'Allah razı olsun' olmadı, 'Allah razı olsun' pek başaramayacağız herhalde. Son bir kez: 'Allah razı olsun' eh, biraz oldu...

Eeevet kıymetli dinleyenler, yine yeni bir programda, yine yeniden sizlerle birlikteydik. Yani, nedir bu programın adı diye merak ediyorsanız: 'Trans Anı' diye bir isim uygun kaçardı, neden? Çünkü, kendimizi, kendimiz dışındaki güçlerin yönettiği bir an, sanki bu an...

Eeevet yedi dakika oldu, 'Trans Anı' programı, kaç dakika sürmesi gerekiyor? Ee, takdir edersiniz ki, ee, enerjik olduğu zaman, ee, insan, ee, konuşunca, eee, enerjisi, ee, azalacaktır, ee...

Eeevet ve 'Trans Anı' programı burada noktalanıyor, hepiniz hoşçakalın. Yine yeni bir 'Trans Anı' programında umarız yine birlikte oluruz. Allah, enerji versin, sağlık sıhhat afiyet versin hepimize: hem size; hem bize. Allah razı olsun, hepimizden: hem sizden; hem bizden.

Ve işte yeni bir 'Yazılarımızın Seslendirilmesi' programıyla daha huzurlarınızdayım. Bugün sizlere, henüz yazmakta olduğum bir yazımdan, bir bölüm okumayı düşünüyorum. Yazının başlığı, 'inziva'. Bu bir yerde, 'Haftanın Projesi'nin rapor hali, proje uygulaması sırasında neler çektim, hangi sıkıntılara katlandım; yahut ne tür eğlencelerle karşılaştım? Onları okuyacağım size, evet:

'Bu günlerde, duygusallığım artmış vaziyette; kimileyin, dokunulsam ağlayacağımdan korkuyorum. Bir zaman önce, proje taslaklarım arasına bir madde eklemiştim: İnziva ...'

Eeevet, ruhsuz bir okuyuş örneği görüyorsunuz. Berbat ettim kendi yazımı; neyse ki kendi yazım, yani, başkalarının yazısını berbat etmek iyi olmayabilir, o anlamda, kendi yazımı berbat eden, ben olduğuma göre, yani, kimseyi rencide etmediğim anlamına gelir bu zannedersem. Eeevet, bir 'Yazılarımızın Seslendirilmesi' programı daha son buldu. Hepiniz hoşçakalın. Allah razı olsun, hem sizden; hem bizden: hepimizden yani. Eevet!, e, e, e. A, e, ı, i, o, ö, u, ü."

Görüyorsunuz ya, ne çekilmez bir hâl olduğunu. Üstelik, sadeleştirerek, sadece bir kısmını yazdığımı düşünürseniz; ne geveze olduğumu tahmin edersiniz sanırım.

Vakit yakındı. Hazırlıkları tamamladım. Ezan sesi, evden duyulmayabiliyordu. Masa saatine baktım, yarım saat vardı. Bilgisayarla uğraşmaya devam ettim. Dakikalar sonra, bu kez bilgisayar saatine baktığımda yine yarım saat vardı. Bir iş var bu işte, diyerek iki saati karşılaştırdım. Masa saati yirmi dakika kadar ilerideydi. İyi de hangisi doğruydu? Ne olur ne olmaz, diyerek ileri zamanı gösteren saate göre hareket ettim.

Cuma namazına gitmek üzere evden çıktım (Kurallara uymama: 1). Yolda ilerliyordum ki, ileride ağır adımlarla gitmekte olan bir tanıdığı farkettim. Bu yüzden, ben de adımlarımı ağırlaştırdım. Bu hal üzere ilerlerken, yanımdan geçen bir aracın aynasından, benim gerilerimden gelen başka bir tanıdığı farkettim. Tabi, heyecanlandım: Hızlansam önümdekine yetişecek; böyle gidersem, arkamdaki bana yetişecekti. Bir çözüm bulmalıydım. Ve işte, hemen yanda bir yol ayırımı; oraya saptım ve izimi kaybettirdim.

Câmiye girdim ve oturdum. Erken gelmiştim, vaaz veriliyordu. Bir süre sonra yanıma biri oturdu ve eli dizime dokundu. Başımı hafifçe çevirdiğimde, eski komşumuz olduğunu fark ettim ve elimi uzattım. Tokalaştık; ama ağzımızdan bir kelime dahi çıkmadı: câminin büyüsü. Bu sırada hâtip, ön safların doldurulması için tembihte bulundu. Ön tarafımızda boş bir yer vardı; ben, "buyurun" der gibi el işaretinde bulundum. Komşu, yanımdan ayrıldı.

Farz bittikten hemen sonra dışarı çıktım. Ortalık kalabalıklaşmadan uzaklaşmalıydım. Ve işte ayakkabılarımı giyerek eve yönelmiştim ki; hemen yandaki marketten bir şeyler alabileceğimi düşünerek rotamı çevirdim. Az sonra arkamdan "Mustafa Abi" diye bir ses işittim. Duymamazlıktan geldim, ses tekrarlandı; ben aynı numaraya devam ediyordum ki; birinin elini omzumda hissettim. Mecburen baktım, aynı binada oturduğumuz bir komşu çocuğu. Yanında tanımadığım iki çocuk daha vardı ve okula gidiyorlardı. Çaresiz hepsinin ellerini sıktım. Ancak, hiç konuşmadığımı gördüğünde, komşu çocuğu, onları duyup duymadığımı sordu. Diğer çocuklarsa; kılık kıyafetimin biraz sıradışı olması sebebiyle, komşu çocuğuna, deli olup olmadığımı sordular. Onların tiplerini hafızama yerleştirdim; yarın öbür gün cevap veririm ben onlara!

* * * * *

Görünene kanmak, aldanmaktır. Anlam biçemediğimiz şeyleri kötülemek, idraksizliktir. Kötülemek, o şeyin anlamsızlığını değil; kötüleyicinin, o şey hakkındaki kara cahilliğini ortaya koyar. Büyükler demişler: "İnsan, bilmediğinin düşmanıdır."

* * * * *

Bu market yeni açılmıştı; dolayısıyla, çalışanlarını henüz tanımıyordum neyse ki. İçeri girdim ve ekmek reyonuna yöneldim. Sonra, tavuk almak için et ürünleri kısmına. Camekânın içinde paketlenmiş butlar vardı. Camları açmaya gayret ettim, açılmadı. Eleman, yardım önerisinde bulundu. Çarnâçar: "Şu ikili butu alabilir miyim?" dedim (Kurallara uymama: 2). Verdi ve ekledi: "Afiyet olsun"; başımı eğerek teşekkür ettim. Kasaya geldiğimde, geveze bir kasiyere denk geldim. Her gelene "hoş geldiniz" diyor; sonra "iyi günler" diliyordu. Öbür kasaya geçmeyi düşündüm, ama sıra vardı orda. Neyse, "hoş geldiniz"e başımla cevap verdim; ayrılırken hiçbir şey söylemedi. Galiba, konuşmamamdan alınmıştı. Ama benim niyetim, kimseyi üzmek değildi.

* * * * *

Başkalarının kişisel problemleri yüzünden, kendimizi üzmemiz anlamsız.

* * * * *

Ve yatsı vakitleri zil çalıyor; bakmıyorum. Dakikalar sonra, evdeki tüm ışıkları söndürüyor ve kulaklıkla müzik dinlemeye başlıyorum. Az sonra tekrar çalıyor zil. Oturduğum yerden kıpırdamıyorum. Dakikalar sonra yine çalıyor, bu kez ısrarlı. Ve sonra bir daha. Zil uzun uzun basılıyor. Bundan sonra, her on onbeş dakikada bir çalmaya başlıyor. Abartısız, en az on kez çalıyor belki. Ben heyecanlı ve gergin bir halde güya müzik dinliyorum. Az bir zaman sonra kapıya bakabilecektim...

Ve işte beklenen an; saat 24’e geldi ve proje sona erdi: Başarmıştım, özgürdüm artık. Hemen, evdeki tüm ışıkları yaktım. Zilin tekrar çalmasını bekliyorum şu an. Neden açmadığımı soracak olurlarsa; ne cevap verebileceğimi düşünmedim; doğaçlama olsun istiyorum! Eğer öyle bir soru sorulursa, ne cevap verdiğimi alt satırlarda okuyabilirsiniz. Ancak zilin tekrar çalıp çalmayacağını dahi bilmiyorum.

Evdeki tüm ışıkları yakmama ve dakikalardır beklememe rağmen bir seda yok. Meraklanmaya başladım: Hayırdır inşallah. Telefonu açtım; belki mesaj gelmiştir diye. Ama yok.

* * * * *

Başkalarıyla olan ilişkilerimizde istediğimiz sonucu elde edemiyorsak; bu durum, karşımızdaki hakkında, olumsuz düşünmemizi gerektirmez.

* * * * *

Bugün Cumartesi. Dün gece gelenlerin kimler olduğunu öğrendim. Bir tanıdık, başka bir şehirden gelecek ve burada yüksek lisans yapacak bir tanıdığının tanıdığına ev bulmaya çalışmış; bu yüzden benimle, onunla görüşmem için, görüşmüştü. Ancak, bana söylenen tarihte gelmediklerinden; çocuğun, başka bir yere yerleştiğini düşünmüştüm. Ayrıca, gecikme hakkında da bilgilendirilmemiştim. Hem sonra, dün geleceklerini de bilmiyordum.
Çocuk memleketine geri dönmüş; ama tekrar gelecekmiş.

* * * * *

Bu garip uygulamaları neden yaptığımı merak ediyor olabilirsiniz. Gündelik yeknesaklıktan sıyrılmanın bir gayreti. Hergün, aynı şeyleri, aynı yollarla yapmak hayli sıkıcı bir hâl. Sıradışı bir şeyler yapıldığında, yaşam hareketleniyor; kişi eğleniyor, işlevleşiyor, başkalaşıyor.

Bu haftaki uygulamanın getirilerini yazmak gerekirse: Tutumlu olmasını, eldeki malzemeyi en verimli şekilde kullanmasını öğreniyor; okuyor; düşünüyor; kendinizi zorluyor; farklı bakış açıları kazanıyor; koşulları kendi lehinize dönüştürüyor; gelişiyorsunuz... Ve yazıyorsunuz.

* * * * *

Rabbimiz! Bugünümüz, dünümüzden; yarınımız, bugünümüzden ongun olsun!

-------------------------------------------
M. Birgin (Kasım 2004) (HP-57)

Bu sayfa, 23.04.2009 tarihinde yayınlanmış ve 16976 defa görüntülenmiştir.
Oyla!
9,2 (6 oy)
Abonelik Bilgisi
Yorumlar
nihavend 2012-08-28 13:07:10 Bildir!
İnsanın kendinden parçalarla karşılaşması bazen dayanılması zor anlara teselli katıyor, yani o hal geçmese de iyi bir etki bıraktığı muhakkak. Zaten öyle bir durumda kendi derdine yakın olmayan  hiçbir şeyi algılayamama hastalığına tutuluyor insan, bu yüzden karşılaşmak güzeldi.

Birgin bir Psikyatr doktoru olaydı, hayatta ondan başkasına derdimi anlatamazdım, anlatmazdım da heralde.
Itri 2010-04-22 08:17:37 Bildir!
"İnziva" konusunda yalnız değilsiniz sayın m1gin. Ahmed Özer'de aynı adla bir kitap yayınladı. Haberinize...
Z.SARI 2009-12-01 02:01:09 Bildir!
Aylar öncesinde okuduğum İnziva ya yazmak bugüne nasipmiş =)
Öncelikle içimden;Helaol olsan ,hayy maaşallah =) demek geldi de =)
Valla ben ençok kapı zilinin ısrarla çalmasına rağmen açmamanıza alkış tutuyorum =))Ama şu bir gerçekki bazen insanlardan uzak kalmak iyi geliyor =) buna kendimizde dahi olabiliyoruz =)kendimi özlediğim bir dönemde telefonumu kapattım bir ay boyunca ve hiç açmadım zira açtığım takdirde karşı tarafa iletim rapaoru gidecekti =)bu nedenle merakımı yendıim =))kendimide özlemiştim =)kendimi bulduğuma sevindim umarım birdaha saklambaç oynamam =)sonra kendimi saklandığım yerde bulamıyorum =)) Hayat bu kardeş oyun oynamak gerk zira oynayanlar çoğu zaman oynatılır =) haydaaa gider bu neyse abisi maaşallahınız var inziva konusunda =)
vefalidost 2009-11-30 15:58:41 Bildir!
içinde HAKKLA..dışında HALKLA birlikte olanların İNZİVASI nasıldır merak edesim geldi..!
sevgilerimle
bayram keyfinde
m1gin 2009-11-29 03:36:03 Bildir!

Hoş geldiniz ey celikkayam, yazıyı beğendiğinize sevindim. :)

Ben de sizin yorumunuzu beğendim... Gizem barındırıyor çünkü. :)
Mesela ilk anda "M3-2gin" ifadesinin ne anlama geldiğini anlamadım. :P
Sonraki turda, sözü edilen koşulun bu olduğunu anladım ve "işte benim o!" dedim. :D

Neyse ki koşulu sağlıyormuşum da, ilk yorumunuza maruz kalmaktan yırtıyormuşum. :P

Bununla beraber, dokundurmalarınız gözden kaçmıyor tabi. :P

"İnziva" uygulamasını gerçekleştirdiğim 5 günü daha verimli kullanabilirdim, doğru. Sanırım o zamanlar için, belirtildiği kadarlık bir portansiyele sahipmişim. :P

Ancak her şeye rağmen, yazdığım yazının tüm ayrıntıları kapsamadığı unutulmamalıdır. Kimbilir belki o hafta da programlama anlamında bir şeyler yapmışımdır. :)

Acaba bu anlamda belgeleyebileceğim bir şeyler bulabilir miyim, düşüncesiyle Plân kayıtlarıma baktım. Ama malesef, programlamaya dair bir madde bulamadım. :P
Bununla beraber, o hafta; Paulo Coelho'nun "Simyacı" ile William Shakespeare'in "Koryolanus Faciası" adlı eserlerini okumuşmuşum. :P

Vay be! Bir haftada 2 kitap! Ben neymişim ya! :D

Neyse... Daha ilk mesajınıza bu kadar uzun bir yanıt yazarak, gözünüzü korkutmak ve sonraki katılımlarınızı engellemek istemem hani. :P

Bu upuzun yazıyı okuma ve yorum yazma zahmetine katlandığınız için teşekkür ederim. ;)

celikkayam 2009-11-29 03:10:52 Bildir!
Sevgili M3-2gin
Bu yazdıklarını yapan sen olmasaydın yani seni tanımasaydım yapacağım yorum belliydi.
Üstteki koşullara sağlandığında yapılacak yorum =
"Elemana bak ; kayışı kopartmış , balatayı yakmış , korna çalarak ortada geziyor." şeklinde olabilirdi.
kabul ediyorum biraz argo oldu ama anlatmak istediği şey aslında kötü değil 'sıra dışı' kelimesinin halk arasında yorumlanması diye düşünüyorum.
Her neyse üstteki koşullar sağlanamıyor bundan dolayı yapmam gereken yoruma gelelim ;
aslında yazdığın yazı güzel bi güzel bi anlatımı içerdiği için insanı sıkmıyor aksine eğlendiriyor ve kabul ediyorum herkesin yapabileceği birşeyde değilhatta çok az insanın yapabileceiği birşey bu yüzden seni tebrik etmek istiyorum ama işin özünde bana sorarsan koca 5 günü boşa harcamışsın çünkü zeki biri olduğunu düşündüğümden o 5 gün boyunca yine kurallarına uysaydın ama aynı zamanda (örnek olarak veriyorum) bir program yazmaya çalışsaydın kesinlikle bitirirdin yada farklı kurallar koyup farklı bir oyunda oynayabilirdin mesela bu hafta 300 kişiyle daha tanışacağım gibi...
Neyse fazla eleştirdim galiba
İlk mesajım ya, onun verdiği heyecanla yazdıkça yazıyorum.
sonuç olarak yazdığın hikaye eğlenceliydi
bizimle paylaştığın için kendi adıma teşekkürederim.
m1gin 2009-11-21 17:12:35 Bildir!
Hmm... Demek "ben beni sevmesem de annem beni sever" diyordunuz, öyle mi? ;)
Bu, esprili olsa da, önemli bir nokta aynı zamanda.
Zaten siz de, bu noktanın önemini farketmiş ve sonraki zamanlarda bunu ötelemişsiniz. ;)

İştah açıcı değerlendirmeleriniz için, bir kez daha teşekkürler ey bisnev. ;)
bisnev 2009-11-21 16:45:24 Bildir!
katlanmakta ne demek...keyifli bir okuyuştu doğrusu...herkes kendine gıcık olabilir.ben öylesi durumlar da anneme sarılırdım.:)"ben beni sevmesem de annem beni sever" derdim.şimdi  ise "ben, beni sevmesem de Rabbim beni sever" diyorum.dönüp dolaşıp,O na sığınıyorum .her şey kolaylaşıyor...insan olmak güzelmiş ya ...herşeyle beraber ,bu şükre değer bir şey...konu değişiyor mu ne?:)
keyifli yazılarınızı takipteyiz efem...kolay gelsin.:)
m1gin 2009-11-21 16:30:04 Bildir!
Hmm... Yazının ve uygulamanın sizi eğlendirmiş olmasına sevindim, ey bisnev. :)

Hmmm... Demek siz olsanız, tanıdıklarınıza gıcıklık olsun diye yapardınız, öyle mi? ;)

Bu düşüncenizin bendeki karşılığını düşündüm, bir miktar... :P

Pek de iyi bir skor elde edemedim... Ancak söz konusu tanıdık kişiyi kendim kabul edince, puan hanesinin depreştiğini hisseder gibi oldum. :D
Bazen kendime gıcık oluyorum da... :P

Bu uzun yazıyı okuma ve yorum yazma zahmetine katlandığınız için teşekkürler ey bisnev. ;)
bisnev 2009-11-21 16:12:49 Bildir!
Görünene kanmak, aldanmaktır. Anlam biçemediğimiz şeyleri kötülemek, idraksizliktir. Kötülemek, o şeyin anlamsızlığını değil; kötüleyicinin, o şey hakkındaki kara cahilliğini ortaya koyar. Büyükler demişler: "İnsan, bilmediğinin düşmanıdır."hem güldüm hem eğlendim okurken...ha ibrette almadım değil.:)enteresan uygulamalar yapmışsınız.doğrusu ben bunları sırf gıcıklığına yapardım tanıdığım insanlara diye düşünüyorum.ama zaman zaman adımlarımı ağırlaştırmayı ve dahi yan sokaklarda kaybolmayı da istemişimdir.:)yalan yok...payşaşımınıza çok teşekkürler gizemli adam ...:)
m1gin 2009-11-08 10:33:23 Bildir!

Hmm... 
Evet doğru ya! Yeni oluşturulan bir özellik. 100 puanı olmayan üyeler, yeni konu oluşturamıyor. 

Şöyle yapınız... Forumda beğendiğiniz bir konuya mesajınızı yazınız. Daha sonra da ben, devreye girerek mesajınıza etkiyeyim ve reaksiyon sonunda yeni bir konu oluşsun, olur mu? 

Madem bekliyorsunuz, bu mesajı uzatmayayım. 

Yine de şunu dillendirmeden edemeyeceğim ama: 
Sizi temin ederim ki; size özel olarak getirilmiş bir kısıtlama değildir bu! 
Bu nedenle alınganlık gösterip, incinmeyiniz ve kırılmayınız lütfen! 
Sistem, bir anlamda duygusuz bir robot olduğu için, bunu anlamaz zaten. 

Sonuç olarak; tavşan dağa küsmesin, olur mu? 

KuBe 2009-11-08 10:08:47 Bildir!
Günaydın değerli okurlar :) ve m1gin

Sizi ayrı tutuyorum çünkü; hem okur hem yazarsınız :) en azından yorumlarımı yorumlamanız yetiyor :P

Alınganlık meselesine değinmişsiniz.Güldüm :) Çünkü dün herhangi bir alınganlık gösterdiğimi düşünmüyorum.Sadece genel kanaatinizi kendi açımdan teyid etmiştim.Nitelikli mesajlar yazma konusunda ısrarcı olduğumu belirtmekti arzum.Şimdi daha iyi anlaşıldığımı düşünüyorum :)

Bu sabah rutin sabahlara göre geç uyandım.(Her sabah okul sebebiyle 7 de uyanıyorum da) Saat 9a geliyordu.Perdeler kapalı olsa da dışarıda inanılmaz bir hava olduğuna emindim !

Ve şu an pencerelerde açık :) Güneşli ve berrak bir gün.Bu havalara resmen "hstayım" :D

Hemen bilgisayarın başına geçtim çünkü; bu site benim için yepyeni bir heyecan ve sanıyorum (inşallah) devamlılık göstereceğim NİTELİKLİ :) işler yapma yolunda emin adımlarla ilerliyorum (nerden eminsem :S :))

Dediğiniz gibi forumu kullanmaya çalıştım.Yazmak istediğim şeyler vardı hatta birikmişti.Serbest kürsü bölümüne tıklayıp,aşağıda ikamet eden "yeni konu" bölümüne koşar adım ilerledim.Fakat aldığım cevap hüzün ve hazin vericiydi...

O bölümü kullanma hakkım bulunmuyormuş. Düşünebiliyor musunuz bunu bana dedi ! İnanın çok kırıldım,çok incindim.Ben hayatımda bu kadar derin yaralandığımı hatırlamıyorum :))
(biraz abarttım sanırım)

İşte durum bu Sayın m1gin.Sitenin yapımcısına kızmaya başlamadan önce (tamamıyle şaka :P :)) bana bu hususta yardım ederseniz eğer, sizin şu güzel "inziva" yazınızı alâkasız yorumlarla doldurmaktan vazgeçebilirim belki :)

Beklemekteyim.
Güzel günler ola...
m1gin 2009-11-08 03:17:12 Bildir!

Selam KuBe, sizden beklendiği üzere, yine keyifli bir mesaj olmuş. :)

Yazılanların bir anda kaybolması meselesi, çokça gelmiştir başıma... Sinir bir şey. :)
Bazen yeniden yazmaya başlamak istemezsiniz... Kimileyin de, kısaca, yitirilen yazıdan ve hissiyatınızdan  söz edersiniz... :P

Aslında bu konu hakkında uzun şeyler yazabilirim. Ama uzatmayayım; ben yazarken ara ara yazılanların tümünü hafızaya kopyalıyorum.
Bir de, çoklu kopyalama olanağı sunan ara programlar kullanıyorum. Bkz: Bir Programcının Günlüğü

Hmm... Günlüğünüzü yorum olarak değil de, daha önce bazı arkadaşların yapmış olduğu üzere, forumda sunabilirsiniz. ;)

Bu arkadaşların konularının ilgi ve beğeniyle takip edildiğini müşahede etmiş bulunuyorum... Ve dahi, sizin katılımlarınızın da bu sınıfa dahil olacağı kanaatindeyim. :P

Sizin mesajınızdan sonra, biraz da ara ara dem vurulması sebebiyle; sitedeki temel işlemleri konu alan bir görsel anlatı hazırlasam mı ki, diye düşündüm. :)
Biraz daha düşünmeliyim sanırım. :P

Site yapımcısıyla ilgili en azından 'henüz' bir sıkıntının olmadığını bilmek, hoş bir durum. :P

Yapımcıyı hiçbir zaman suçlayamayabilecek olmanıza sevinmeli mi; yoksa kendi önünüze engel koyduğunuz için üzülmeli mi? :S

Nicelik-nitelik mevzusuna, sizin için değinilmiş değildir. Sadece, yeri geldiği ve sitedeki genel yaklaşımı yansıtması ve dahi yorumun kalabalık görünmesine katkıda bulunması bakımından yer verilmiştir. :P
Alınmayınız lütfen... Yahut alınmadığınızı umuyoruz. ;)
Zaten böylesi keyifli dizelerin sahibi bir kimsenin, kalitesiz şeyler sunması için, kendisini oldukça zorlanması gerekir, diye düşünüyorum. ;)

Uykunuzla aranız pek iyi değilmiş anlaşılan... ;)
En azından, azıcık naz yapmasına dahi tahammül edemediğinizi gözlemiş bulunuyoruz. :)

Esenlikler...

KuBe 2009-11-08 01:18:38 Bildir!
Değerli m1gin,

Az evvel uzunca bir mesaj yazmıştım ki, yanlışlıkla başparmağımın "esc" tuşuna değmesiyle silindi ! Zaten o tuşu hiç sevmezdim,hepten soğudum.Halbuki ne de içime sinmişti yazdıklarım :(

Ufak çaplı bir gün analizi yapmıştım siz okuyuculara ve sonucunda vardığım güzel şeylerden bahsetmiştim.(Bunu ayrı bir başlık altında nasıl yapacağımı bilmediğim için,sizin yazınızın yorum kısmı yakında benim yazılarımla dolabilir :)) aman dikkat ya da yardım mı demeliyim? :) )

Neyse...Günümün analizini aklımda bir klasöre kopyaladım.Yarın -İnşallah- uzun uzun yazarım :) okumaktan sıkılmazsanız tabii..

Ayrıca yorumumu yorumladığınız içinde sağolun.
Site "başlarda" karışık gelmişti bana.Buda hakkkında bilgi sahibi olmadığım bir şeye önyargıyla yaklaşmam sebebiyle oldu.Yani site yapımcısıyla ilgili bir sıkıntı 'henüz' yok :)

Ben pc hakkında daha detaylı bilgilere vakıf olunca belki yapımcıyı suçlama yoluna gidebiliriz :) (Sanırım bu hiç bir zaman olmayacak :P )

Boş sözler edip,insanların zihinlerini boşluklarla dolduracak da değilim.Zira bundan tabiri caizse "nefret ederim".Yazdıklarımın nitelik taşıması durumu da mühim evet.Fakat hassasiyetlerimizin birbirine yakın olduğu kanaatindeyim.Aynı inanç üzerinde bulunmamızdan !

Uykum bunları yazmama zar zor izin veriyor ve sanırım artık onu uyutmalıyım.Daha çok ağlayıp başımı şişirmesini istemiyorum da :)

Geceniz hayırlı olsun m1gin.
Selametle.
m1gin 2009-11-07 05:19:12 Bildir!

Selam KuBe,
Sizin, yazarken cümlenin başını kaçırdığınız ve dönüp düzeltmediğiniz gibi; ben de okurken cümlenin başını kaçırdım ve anlamak için tekrar başa dönmedim. 

Zaman zaman, sitenin karmaşık olduğu yönünde duyumlar kulağıma çalınmıyor değil. 
Bu görüşleri, daha çok standartlara alışmış bulunan kimseler dillendiriyorlar... 

Aslında sitede karışık olabilecek pek de bir şey yok gibi... Hatta gereksiz şeylerden kaçınılıp, sadeliğe önem veriliyor. Buna rağmen karışıksa; yapımcının başarısızlığından söz etmek olası gibi. 

Kendinizi yalan söylemek zorunda hissetmeyiniz lütfen. 
Başkalarına zararı dokunmadıktan sonra, içinizden geldiği gibi davranabilirsiniz. 

Bir de final cümleniz hoşmuş doğrusu... 

"bol mesajlı günler"in kapıda olduğunu ifade ettikten sonra, bilhassa bu yüzden Allah'tan yardım dilendiğinizi görüyoruz... 
Elbetteki her zaman Allah yardımcımız olsun; lâkin bol mesaj göndererek takatten düşeceğimize; az, öz ama devamlılık arzeden değerli mesajların daha çok kabul gördüğünü bir ipucu olarak sunmak isterim. 

Sahi yeri geldi madem; bir gün önce memnune kullanıcı adlı üyenin gönderdiği bir mesajdan, çokça tuttuğum bir bölümü aktarmak istiyorum... Gerçi o, şiirler için sarfetmişti bu ifadeyi, ama olsun. 

"Tabi burda nicelik değil önemli olan, aslen, niteliktir efendim."

Hmm... Demek forum sitelerinin mantığını kapmak için azmettiniz öyle mi? 
Doğrusu, amaçladığınızdan çok daha ötesini gerçekleştirebileceğiniz izlenimi bırakmış bulunuyorsunuz. 

KuBe 2009-11-07 04:26:18 Bildir!
Başlarda her ne kadar zor görünüşlü, karmaşık bir site olduğu kanaatine kapılmış olsam da; iş mous'u :) hareket ettirebilme yetisindeymiş.

Ve ben pc-internet geçmişim boyunca (çok uzun değil,belki iki yıl ya da daha az bir süre ama arada pc başında boşa harcanmış zamanlarda çok ! Rabbim'den af dilemek şimdiki eylemim ! ) elde edemediğim başarıyı (özellikle de forum siteleri..Oradaki amacı bir türlü çözemedim ama azmettim birgün mantığı kavrayıp inşallah bende forumlara iştirak edebilir seviyede bir pc kullanıcısı olucam :S Ne zaman olacaksa !) cümlenin başını kaçırmam hasebiyle diyorum ki:

Bu site ilerleme katettiğimi gösterdi bana.Hem de üç saat içinde ! "Vay be,ben neymişim :?" demezsem, kendime haksızlık ettiğim kanısını taşıyacağım.E tabi sitenin yapımcısı olarak sizinde bu işteki başarınızı gözardı edecek değilim :)) Kolay çözülebilir bir yapılanma. (Birazcık yalan söyledim,daha anlayamadığım bir sürü şey var ama yazabiliyorum ve bu iyiye işaret :D )

Ne diyeyim :/ bizi bol mesajlı günler bekliyor sanırım.Allah yardımcımız olsun... :)
m1gin 2009-11-07 04:04:33 Bildir!

Ve, siteye renk, heyecan ve dahi canlılık katabilecek bir üyenin daha geldiğini hissediyor gibiyim. 
Ey KuBe, ilginiz ve güzel değerlendirmeleriniz için teşekkürler... 

Sıcak ve keyifli üslübunuz; kendinize ait yazılarınızın da zevkle okunabileceğine işaret ediyor. 
Doğrusu, bundan mahrum edilmeyeceğimizi düşünüyorum. 

Efendim, enerjik hissettiren güzel yorumlarınız ve varlığınız daim olsun! 
Üyeliğiniz bizce, tam kabul görmüş bulunuyor... 

Ha bu arada, alıntıladığınız ifade sözde kaldı. 
Konuyla ilgili olarak kimseye cevap filan vermedim yani. 

Esenlikler...

KuBe 2009-11-07 03:50:49 Bildir!
"Onların tiplerini hafızama yerleştirdim; yarın öbür gün cevap veririm ben onlara!"

:) Sitede yapılan ufak çaplı keşiften sonra, sıkılmadan okuyup, yer yer kahkahalara ve uçsuz fikirlere hayli kapıldığım ilginç bir yazı dizisi.Ve tırnak işareti arasında sıkıştırdıktan sonra defalarca okuyup geceme neşe kattığım bir ifade...

Her şey, bizlerin tüm sıkıntılarını dinlemekten yorulmayıp,her defasında çözüm arama gayreti gösteren hatta bazen onlarca çözüm üreten, yer yer "bunu mu demek istiyorsun yavrucuğum ...." şeklinde olaya müdahale eden,değerli Google Amcamızda "Arapça müzik" ibaresini aramamla başladı..

Ve sonuç:

Bir gün içerisinde mbirgin'e tam üyelik :)
Yani siteye...

Benim için güzel olacak gibi gibi..
Ve sanıyorum tüm site içinde :))

Çalışmalarınız farklı :) ve GÜZEL !
Tebrikler Sayın Birgin...
rumeysa-xyz 2009-11-02 11:26:34 Bildir!
ben farklılık üzerine fikrimi belirtmek istemistim önceki tartısmalara katılmaktan daha cok
Malum '...desinler diye' yapılan hersey kötüdür yani 'farklı desinler diye' biseyler yapmakta kötüdür elbet
Madem eksik kalmasın dediniz öyle olsun :)    selametle
m1gin 2009-11-02 04:59:49 Bildir!

Ey rumeysa-xyz, yorumunuz ve güzel tespitleriniz için teşekkürler... Yer yer destek bulduğum hissine kapıldım. 

İfade ettiğiniz üzere, farklılık aslında korkulacak, kötü bir şey değildir, çok defa. Dolayısıyla farklı olmak istemek de kötü bir şey değildir. 

Bununla beraber, "farklı desinler diye" farklı görünmeye çalışmak hoş değildir ama. Önceki tartışmalar biraz da bu yüzdendi... 
Geride kaldı neyse ki; farklılık puan kazanıyor günden güne... Dahası; farklılığa açık siz de buradasınız artık. 
Taraftar toplamaya çabalayan kimseler gibi hissettim kendimi ya. 

İsabetli bir çıkarım; bu uygulama sonunda duyulan keyif, tadılmaya değer doğrusu. 
Bir şeyler başarıyor olduğunuzu gözlediğinizde; özgüveninizin artıyor olması da cabası.

rumeysa-xyz 2009-11-02 04:08:38 Bildir!
İnziva; faydalı bir eylem olmasaydı peygamberler, veliler uygulamazdı. O 5 günü kendinize koydugunuz kurallar dogrultusunda gecirmeniz büyük basarı, bi bakıma nefis terbiyesi. Sonunda basarmıs olmanın verecegi haz bile yeter bu uygulamayı yapma sebebi olarak.
Farklı olmaya gelince; unutulmayanlar, öldükten sonra bile ürettikleriyle yasayanlar dünyada yüzde hatta binde hatta onbide kaçlık kesimdir. Böyle oldugundan diyebilirizki onlar farklıdır. Öyleyse farklılıgın veya farklı olmayı istemenin nesi kötü..?
m1gin 2009-10-30 00:11:50 Bildir!
Yazıyı beğenmiş olmanız sevindirici; teşekkürler sinem,

Resimdeki M.Birgin'dir, evet. :)
Fotoğraflar bölümünde daha fazlası da var. :D

Yazı uzun evet; hafta boyunca evde tıkılı kalınınca, lâfı uzatmak, kolaydı. :)
sinem 2009-10-29 20:54:19 Bildir!
Rabbimiz! Bugünümüz, dünümüzden; yarınımız, bu günümüzden ONGUN olsun!AMİN İNŞALLAH
yazıyı çok beğendim ama bayaaaa uzun
üstteki resme takıldım acaba bizim M.birgin kardeşimi acep...
MHB1050 2009-10-28 03:24:12 Bildir!
İNZİVA MÜNZEVİLİĞİ ÇAĞRIŞTIRIR.HALK İÇİNDE MÜNZEVİ OLMAKTA VAR OLMAMAKTA VAR.EĞER HALK İÇİNDE BU DENGEYİ SAĞLAYABİLİYORSAN MÜNKEŞİF OLURSUN SAĞLAYAMIYORSAN MÜZELLİL OLURSUN.
akifhafif 2009-09-21 04:09:44 Bildir!
derdine hem-hal olduğum bir dostumun yanında zihnimden geçenleri hatırladıkça bu inzivann neleri eksik diye düşünüyorum.
İçimde görünen köye klavuz olmasak da yoldaş olmak gerekirdi diye buruk bir his beliriyor.
Şu kadarı var ki hayat kime böyle yoldaş olursa sonuçta aynı inzivayı yaşatır.
ancak benim bildiğim m1gin ruhunda yaşadığı bu inzivada farklı olmalı idi.
FARK kelimesi bile bizim sözlüğümüzde herkesinkinden farklı olma durumunda değil mi?
kubur 2009-09-18 21:08:45 Bildir!
Yazın yazın ey m1gin, eğlenerek takip ediyoruz ;)
"Elbette ki"nin "ki"sini ayrı yazın ama =)
Bu arada ben geldim, eve geldim internetim bozulmuştu halletmek için başına oturmam bile üç gün aldı :D neticede ben geldim güç bela, hoş beş :D
vesselam.
m1gin 2009-09-18 09:21:10 Bildir!

Ey daisydaisy,
Elbetteki yazıyı beğenmeyebilirsiniz... ;)
Evet, haklı olabilirsiniz; o zamanlar daha boştum. 4 yıllık üniversiteyi 8 senede bitirdiğim düşünülecek olursa, boş zamandan yana sıkıntı çekmemiş olmalıyım. :P

Sitedeki bazı bölümleri beğenmiş olmanız sevindirici...

Ama yine de ara ara yazılar yazsam olur mu acaba? :D
Hani şu yaratıcı ve farklı fikir üretimini ihmal etmeden... :D

daisydaisy 2009-09-18 00:47:41 Bildir!
açıkcası bende yazıyı çok beğendiğimi söyleyemiyorum bu ancak boş vakti çok olan birinin denemelerini içeren bi yazı.herkes bu şekilde yaşayamıyor kendineayıracak bir saati olmayan insanlar var benim gibi.asıl hüner insanlardan uzak değil insanların içinde birşeyler öğrenmek yada kazanacağınız bakış açıları çok farklı bi insan desinler diye olmamalı sıradan değilseniz bile bu yazı sıradanlaştırmış sizi.sitede bazı bölümler çok yaratıcı ve güzel bence yazı yazmak yerine farklı fikirler üretmek daha size göre olacak.
seher34 2009-09-02 15:45:24 Bildir!
slm yazılarınız çok güzel hem güldürücü hem düşündürücü.paylaşımlarınız için teşekkürler.ae.
hatem 2009-08-30 14:14:24 Bildir!
selam mustafa hocam
  her zamanki gibi yine çok keyifli bir proje neticesinde hazırlanan güzel bir metin okuttuğun için teşekkürler.
Kullanıcı Adı:
Parola:
Bilgi Hatırlatma Yeni Üyelik
İletişim | Kullanım Şartları | Reklam Bilgileri | Tüm Üyeler | Ne Nasıl Yapılır? | Arama | RSS | Twitter | Facebook | Youtube

Son Üyeler: Gakk, busbus, siyamiaytar, 1234123123123, Siyami,
Son Oturumlar: